5 Nisan 2012 Perşembe

Kahve Dünyası'nda Paskalya

Kahve Dünyası'na Paskalya çikolataları gelmiş, görür görmez sizlerle de paylaşmak istedim ki siz de kaçırmayın!!



Şu güzelliğe bir bakın... Onun içine girip çikolatalar bitene kadar kalmak vardı...





4 Nisan 2012 Çarşamba

Benim de artık bir MİM'im var!!!



Çok sevgili oda arkadaşım Yağmur tarafından uzuun zaman önce mimlenmişiz lakin dersler, topluluklar, ödevler, çalıştaylar, sınavlar falandı filandı derken bloga uğrayamadığımdan fark edemedim tabi. Bu hafta ise diğer haftalara nazaran rahat oluşumu fırsat bilip geçtiğimiz ayın acısını çıkaracağım!! O zaman gelelim mim'e...

1- En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb?

  En sevdiğin şey denildiği zaman aklıma ilk gelen şey tabi ki ÇİKOLATA!! Onların bendeki yerini anlatmaya kelimeler yetmez desem yalan olmaz.. Ama tabi sadece çikolata da değil, yemek yemek ayrı bir zevktir benim için... Yumurta, ciğer ve sashimi dışında her şeyi severek yerim.
  Kitapsız yaşanılır mı hiç? Klişe gelebilir ama küçüklüğümden beri en iyi arkadaşlarım. Ee sonuçta annesi babası çalışan bir apartman çocuğuyum ben...
  Sonra, ojelere ve dudak kremlerine bayılırım, parlatıcı dışında oje, renk vermeyen sadece nemlendiren niveam hariç dudak kremi kullanmasam da her gördüğüm yerde almadan geçmediğim için ikisinin de koleksiyonunu yapmaktayım:)
  Gezmeden duramam, çok sıkılırım çok...Şu sıralar şehir dışında okumanın da verdiği rahatlıkla oturmuyorum zaten yerimde. 
  Bir de yalnız takılmayı severim, yalnız başıma dolaşıp kafa dağıtmayı... Özellikle de ilkbaharda çiçekler yeni yeni açmaya başlarken sadece hırka ile dolaşabildiğin rüzgarın ise arada sırada saçlarını savurduğu havada, kulağında en sevdiğin müzikler hoplaya zıplaya dolaşmayı.. (hoplaya zıplaya derken gerçekten hoplaya zıplaya. Çevredeki insanlar garip garip baksa da o çocuksu rahatlık sayesinde gülüp geçerim kendilerine...)

2- Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin? 

  Son zamanlarda her ne kadar ödevlerimle, sunumlarımla özellikle de ingilizce yazılarımla ve araştırmalarla uğraşmak zorunda kalsam da normalde dizi izlemeyi severim. Bu sıralar Once Upon A Time, Death Note, Glee ve tabi ki How I Met Your Mother favorilerim. Bunlar dışında bir ara face de vaktimi harcamama rağmen artık pek uğramıyorum kendisine, fazlası vakit kaybı sonuçta.

3- En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?

  Rain Man. 








Dustin Hoffman'ın oyunculuğuna kesinlikle hayran kalacağınız bir film.                                                                                                                                                  Kendisi sağdaki otistik karakteri canlandıran kişi oluyor.


Inception.


Shall We Dance?

                       Tamam, kabul ediyorum sadece dans sahnelerinden dolayı seviyorum kendisini.

Vee, son olarak tabi animasyonlar.. Shrek, Ice Age, Happy Feet…










4- Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur? 
  Kakaolu süt
  Tam şu anda dondurma hem de twister!!
  Renkli tahta kalemi (geçenlerde sınav öncesi ders çalışayım dedim bir de ne göreyim tahta kalemi yok!!)
  Etek!! Normal günlerde giymeyi hiç sevmesem de (malum hoplamak zıplamak, sakarlık yapmak ve tabi ki düşmek için pek de elverişli bir giysi değil kendisi.) bugünlerde SA' da cicili bicili giyinip dolaşan fizikçilere pek bir özendim de. Hoş Allah'tan özendim yani, hala XL tişörtlerimle dolanıyorum ortalıkta.
  Uçan balon hem de eeyore'lu :D


                                                          Sevimliliğe baksanıza:)

5- Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane
  Hmm öyle 3 tane deyince karar veremedim bak şimdi...
  ÖnceliklGlad You Came
  Shy Ben bu şarkıyı bu video ile tanıdım, bu video ile sevdim, çok şeker değiller mi:)
  No Woman No Cry Kendisi alarmım olduğundan her sabah tekrar tekrar itinayla dinliyoruz oda arkadaşımla. Kızcağızın benden çektiği neyse kaç kere seslenmek zorunda kalıyor ranzanın üzerinden alarmı kapat artık diye. Bu arada alarmım aslında bu versiyon değil benimkinde bas bas bağırıyor ama ondan artık bıktığımdan bunu paylaşmak istedim...


   İlk mimimin de sonuna gelmiş bulunmaktayım, yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkür eder, esenlikler dilerim:) 
  Aa bu arada ben de topu Sevgili Umut Sepeti ve Hayat Cafe Tarifleri'ne atıyorum...




2 Mart 2012 Cuma

Evim Yurdum SA'm

Başlığıma hayran kaldım!! Ne kadar kendini beğenmiş bir şeysin sen öyle diyeceksiniz ama durumumu o kadar iyi özetliyor ki... Aslında amacım şu klasik 'evim yurdum' lu kalıbı kullanmaktı ama sonradan bir baktım ki hayatımın geçtiği üç mekanı yazıvermişim meğer. Malum öğrenciyiz evimiz ayrı, yurdumuz ayrı... (Hem ben kampüsün içindeki yurtlarda kaldığımdan kelimenin gerçek anlamını da karşılıyor hani.) SA ya gelince benden bol bol duyacağınız fakültemin ismi. 'S' si science'dan 'A' sı toplamda 2 binadan oluşan fen fakültesinin ilk binası olmasından geliyor. Ee bizde öğrenciyiz hani belli etmesek de okuyoruz hem de en çılgınından matematik, fizik okuyoruz!! (Aramızda genetikçiler, elektronikçiler falan da yok değil ama onlar misafir, burası yalnız bizim evimiz!)


                                               (Sabah 6 sularında SA'dan bir manzara...)
Gerçekten de güzel değil mi ama? Hele bir de alt kattaki matematik odasını göreceksiniz, buradan sadece tepeleri gözüken çiçekler onun camına sarkmış. Düşünsenize o çiçeklerin sarktığı kocaman camlardan birinin önüne geçip uzanmışsınız üstelik camı da açmışsınız aşağıdaki havuzdaki suyun sesi bir yanda hafif bir müzik diğer yanda, elinizde kitabınız ağzınızda çikolatanız.... Umrunuzda mı dünya..? Böyle anlatması güzel de henüz ben bile yapamadım bunu. Gerçi bir yapmadığımda bu kaldı herhalde, anlattıkça hak vereceksiniz sizde:) Son olarak haberiniz olsun, bu yazım bir serinin başlangıcı...:)

25 Şubat 2012 Cumartesi

PUDRA ŞEKERİ

Dün gece fakültemin önündeki 'BURNİNG PARTY'ye'' aldırış etmeden kütüphanede ders çalıştık, lakin alışılagelmiş ders çalışma gecelerinden birazcık farklı olduğunu belirtmek isterim.Gece geç saatlere kadar çalıştıktan sonra çok sevgili oda arkadaşımın bir çalıştayda yapacağı konuşmayı kaçırarak başladım güne.Bu olayın bende yarattığı derin handikaptan mıdır yoksa arkadaşlarımın sürekli papaz gibi oldun demesinden bıkmamdan mıdır bilemem ama saçımı kestirmeye gittim sonunda,evet gerçekten gittim=)Şimdi diyebilirsiniz ki arkadaşım bizene senin saçından ama saç kestirmeye kadar gidilir de tatlı yemeden dönülür mü azizim.Üzülerek söylüyorum ki yine yeni yeniden MADO'da yedim ama fıstıklı dolama kaç gecedir rüyalarıma giriyordu buna ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum.Tabi hala çikolatayla ilgili konuya gelemediğiminde farkındayım.Bugün 'PİZZA HUT' suflesi yedim 'CEPA' da,suflenin eleştirisinden önce kasiyerlerin kibarlığına ve güleryüzlülüğüne teşekkür etmek isterim.Bu sufleye büyük bir avantaj kazandırmasına kazandırmıştı ama ben pudra şekeri yeme özürlü bi insan olarak,hangi akla hizmet karşımda benim boğuldumu görmekten büyük haz duyacak değerli arkadaşım(dün gece dudağımı patlatan insan) varken sufleme fütursuzca saldırdım hala bu soruya cevap veremiyorum çünkü öksürmekle meşgulum.Neyse ne dediğinizi duyar gibiyim hemen konuya giriyorum sufle 'PİZZA HUT' tarzı restoranlar düzeyinde değerlendirdiğimde DOMİNOS'un altında yer bulabildi kendine.BURGER KİNG' ten uzun zamandır yemediğim için şimdilik değerlendirme dışı bırakıyorum.Ama eğer aranızda Denizli'li olan varsa mutlaka Bayramyeri'ndeki 'PASAPORT PİZZA'da sufle yesin ne demek istediğimi yedikten sonra daha iyi anlayacaksınız...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Charlie'nin Çikolata Fabrikası



Hayallerimi süsleyen o çikolata şelalesinin içinde olduğu fabrika…
Kitabını daha filmini izlerken almaya karar vermeme rağmen ancak yıllar sonra bugün alabildim. Hepimize olmuştur hani tam alacak oluruz aklına başka bir şey gelir unuturuz, başka kitaba takılırız, üşeniriz illa bir şey olur yani…  Bu sefer öyle olmasın diyerek kitapçıya girer girmez çocuk bölümüne yöneldim ve kitabı elime aldıktan sonra dolaştım diğer bölümleri. Ve kitapçıdan elimde bir çocuk, bir gençlik kitabı, Matematik Dünyası’nın son sayısı, arkadaşımın isteği üzerine de Ebru Şallı’nın platesli bir cd si (Onlar nasıl o kadar çeşit oluyor aklım ermiyor açıkçası) ve son anda kasanın yanından kaptığım Lindt ile ayrıldım. Aldıklarımı böyle sayınca kasiyerin bana attığı anlaşılmaz bakışları anlayabiliyorum hatta kadına hak bile verdim şu anJ Neyse kitaba dönersek maceramız, Willy Wonka’nın (kendisi Çikolata Fabrikası’nın sahibi oluyor) çikolatalarının içine gizlediği altın kuponu bulan beş şanslı çocuğa fabrikasını açacağını ilan etmesiyle başlıyor. 



İlk dört bilet birbirinden beter huyları olan çocuklara çıkıyor, sonuncusu ise kitabımızın ana kahramanına yani fakir ama temiz huylu Charlieciğimize. Burada aklıma direk Türk filmleri gelmedi değil hani. Hem normalde yılda sadece bir kez çikolata alabilen bir çocuğa biletin çıkması büyük şans hem de Charlie dışındaki dört çocuktan biri açgözlü oburun teki, diğeri şımarık mı şımarık, öteki başını televizyon kaldırmıyor, biri de cakkıdı cakkıdı sakız çiğneyip duran bir bilmiş ve tabi ki hepsi zengin. Normalde bu klişe hiç hoşuma gitmese de bunun bir çocuk kitabı olduğu ve masallardaki gibi her zaman iyinin kazanması gerektiği düşüncesi bunu görmezden gelmemi sağlıyor ve bir masal okur gibi okuyup bitiriyorum kitabı. Çok da eğleniyorum, laf aramızda masallara da bayılırım zaten. Şimdi de arayı çok açmadan filmini tekrardan izliyim diyorum her ne kadar bu (yanılmıyorsam) on birinci izleyişim olacak olsa da tadına doyulmuyor ki…

Not: Kitabı okurken iyi gidecek en iyi şey, tabi ki, çikolata!!! Daha çocukların fabrika ziyaretine gelmeden anlatılan o nefis çikolata kokusunun hayaliyle ağzınızın sulanmaya başlayacağından emin olabilirsiniz çünkü.

Not 2:Kitabın üçüncü sayfasında okuduğuma göre yazara ödenen telif ücretinin %10 u Ronald Dahl yardım kurumlarının çalışmalarına katkı için harcanıyormuş.(Roald Dahl's Marvellous Children's Charity) Ayrıca araştırınca öğrendim ki yazarın evinin bahçesinde yazılarını yazdığı hatta zamanında ailesini bile sokmadığı kulübe şu anda bir müzeymiş.Kulübeyi sanal olarak gezmek isteyenler için...



18 Şubat 2012 Cumartesi

Death Note Gecesi

Evet sonunda bunu yaptım!! Uzun ama çok uzun zamandan sonra hiç uyuklamadan bir şeyler izledim!! Malum öğrencilik hayatı yorucu üstelik uykusuz geçiyor, insan da uygun bulduğu her yerde uyuyuveriyor. Uygun deyince de akla ilk gelen yerler sinemalar ve film gösterimleri... (Çalışma odaları, kütüphaneler ve servisler de normal şartlar altında gayet uygun olsalar da konumuzla ilgisi yok, geçiyorum) Ben de bu uygun yerleri verimli bir şekilde kullanmıyor değilim hani yeri geliyor sırf uyumak için sinema gidiyorum. Eminim şu an size çok mantıksız geliyordur ama düşünsenize hem arkadaşlarınızla buluşmuşsunuz hem de uykunuzu alıyorsunuz. Bir taşla iki kuş!! Gerçi bunu okuduktan sonra arkadaşlarım bir daha benimle sinemaya gider mi bilinmez:) Neyse konumuza dönersek dün gece anime gecesine giderken de aklıma film geçmişlerim geldiğinden ve de ilk anime deneyimim olduğundan kesin bir iki bölümden sonra uyurum dedim ama kendimi bile şaşırtmayı başararak uyuyan %50lik kısımda olmadım!! Ve evet hala bunun sevincini yaşıyorum:) Nasıl geçti dersek, öncelikle çok çikolatalıydı. Daha yerimize oturmamızla anime başlamadan çikolataları çıkarmamız bir oldu.


Bu Kahve Dünyası'ndan aldığımız büyük ihtimalle de sevgililer günü için yapılmış bir çikolata. Altı kişi biraz zor paylaşacakmışız gibi gözükse de neyse ki bazılarımız daha önce başka çikolatalar yemiş de kavga çıkmadı:)


Bu da bir diğer çikolatamız... Eskişehir'den dönerken annemin çikolata sandığından kaptığım ganimetlerden biri. Çikolatanın içine bonibon koymak kimin aklına geldiyse alnından öpüyorum!! Sütlü çikolata yerken kıtır kıtır ağza gelen bonibonları yemek eğlenceli oluyor olmasına da tek sorun çikolatayı ağzımda eritsem mi kıtır kıtır yesem mi çelişkisinde kalmak...



Death Note'a, yani izlediğimiz animeye gelecek olursak öncelikle konusunu ve daha fazlasını burada bulabilirsiniz. Benim yorumlarıma gelecek olursak da ingilizce altyazılı olmasına rağmen olaylar rahat bir şekilde anlaşılıyordu, gözünüz korkmasın yani. Hem sabaha kadar uyumamam da anlaşılacağı üzere (gerçi bazı aksiliklerden dolayı arada bir iki bölümü kaçırdım ama) hoşuma gitti özellikle 'L'in (soldaki) acayip oturuşuyla Shinigami'ye (alttaki fotoğrafta) bayıldım. Karar verdim onun maskesinden yaptıracağım!!

Yalnız şunu da sormadan geçemeyeceğim ya bu animedeki kızların sesi neden fare gibi çıkıyor ki?? İnanmıyorsanız başlangıcını dinleyin...) Tek başıma izlesem tamam da o kadar insanın içinde ne zaman bir kız konuşmaya başlasa gülmek hoş olmuyor yani!!

15 Şubat 2012 Çarşamba

Alışveriş Maceraları Bölüm:1

Geçen ki alışverişimde fizik laboratuvar asistanıma şarkı söyleyip dans ederken yakalanıp "Daha çocuk bunlar!!" lafı yediğimden beri ilk kez bugün gittim Real'e. (Real, dağın başındaki kampüsümüzün dibinde olduğundan aile bakkalı muamelesi görüyor, zavallım) İlk başlarda biraz endişeliydim formdan düştüm diye ama sonra baktım ki hiçbir sorun yok. Hala 'sıradan bir market alışverişi nasıl eğlenceli ve rezil bir hale getirilebilir' dersleri verebilecek durumdayım!! Hatta bu yaklaşık bir haftalık özleminin acısını da gayet iyi çıkardığımı, yeterince çok insandan kınayan bakış aldığımı gururla belirtmekten gurur duyuyorum :D Yalnız öyle bir an vardı ki, kelimelerin tamamen kifayetsiz kaldığı... Hani bunca yıllık insanım ben böyle şey görmedim!! 

Emin olun sonra ki 15 dakika boyunca tek ilgi odağımız bu alışveriş arabasıydı. Her açıdan fotoğraflarını çektik, sarıldık, sevdik, saf sevgimizle bağlandık, inanın kavga bile ettik! Taa ki arkadaki diyet ürünleri görene kadar..!!! 


Buradan yetkililere sesleniyorum!!! Küçücük çocuğun elinden şekerini almaktan farklı değil ki bu durum!!! Ayıp. Umuyorum ki başka kimsenin başına gelmez, bol Nutellalı diyetsiz günler!!

12 Şubat 2012 Pazar

Müjdee!!

Çikolatasever kadınlara müjdee!! İsveç'te yapılan araştırmalara göre haftada iki kez çikolata tüketmek (her öğünde iki kez yemeyi de kabul ediyorlardır herhal) felç riskini %20 azaltıyormuş. İnanmıyorsanız bakın:)
Bugünkü şarkımız da Whitney Houston'dan gelsin, "I will always love you"...

8 Şubat 2012 Çarşamba

4'ün 1'i



Ders seçimi ayağına geldiğimiz, bitmek bilmeyen 4 günlük sürecin ilk gününü paylaşmanın bizi ne kadar mutlu ettiğini bilemezsiniz.İlk günümüz karlı yollarda,puslu meydanlarda maske aramakla geçti. Şimdi bu maske de nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyiz. Blogumuza şirinlik katmak amacıyla almamıza rağmen korku maskeleriyle kendimizi tatmin etmekten kendimizi alamadık.

Bu sefer ki çikolata maceramıza Mado ile başlamanın bize verdiği hazzı anlatmak isterdik amma velakin kelimeler biter, hazlar bitmez, bitmedi de zaten:) Her ne kadar sufle sufle diye ölürken yaş pastayla profiterol yemek zorunda kalsak da bize her yer Trabzon!!

Şekil A ‘da görüldüğü üzere gerçekten mecbur kalmasam yemezdim. Size bir öneri; tatlı yemeye yanınızda eşantiyon olarak bir adet(mümkünse daha fazla) normal çikolata tüketicisi götürmeniz az parayla çok tatlı (çok kalori) yemenizde önemli rol oynar. Denedik, gördük, yedik, şiştik...

Çikolata sosu beklentilerimizi tam olarak karşılamasa da içindeki antepfıstıkları durumu kurtarmaya yetti mi, yetti. Profiterole gelecek olursak her şey iyi güzel hoşta bu porsiyon kime yeter arkadaşım?  Mado yetkililerine biz çikolata sevdalılarını da düşünerek porsiyonlarına çekidüzen vermeleri şiddetle tavsiye edilir. Çikolatalı günler, geceler; kovalasın sizi cüceler!! :)

5 Şubat 2012 Pazar

Yağmur'un Doğum Günü


Dünkü çikolata maceramız yarım kalmıştı bugünde kaldığımız yerden devam edelim ne dersiniz?
Hmm en son kalan çikolataları yalanıyorduk ki bir de baktık yağmur ile buluşma saatimiz gelmiş. Annemin bana en sık söylediği şeylerden birini ben Bahar’a söyledim bu sefer; Yiyip de doymayan yalayıp hiç doymazmış…J Çikolataları da alıp koştuk Yağmur’un yanına ama biz üç Leyla buluşmayı beceremedik bir türlü! Biz giderken Yağmur da bize doğru geliyormuş meğer o arada birbirimizi es geçmişiz o bizim evine de gitmiş bekliyormuş. Hani normalde olur böyle şeyler de biz bir de telefonla konuşup anlaşmıştık hangi taraftan yürüyeceğimizi falan:D Neyse sonunda buluşup önce bir güzel karnımızı doyurup ardından Public Tube'e gittik. Eskişehirli olanlara kesinlikle tavsiye ederim bir gitsinler görsünler. Gerçi akşamları ve hafta sonları çok kalabalık oluyormuş ama biz gittiğimizde hem hafta içi hem de akşamüstü olduğundan kimsecikler yoktu. Üstelik garsona da çikolatalarımızdan ikram edip sus payını da verince kimsecikler kahkahalarımıza karışamadı gönlümüzce gülüp eğlendikJ





(Çikolataları gördüğünüze göre anlamışsınızdır, evet yine başından başlamadım anlatmayaJ)
Yağmur’un çikolatalara tepkisine gelince… Tabi ki çok şaşırdı özellikle de dün bahsettiğim o hediyelerden birine yani kalpli kalıba döktüğümüz çikolatanın içine sakladığımız yüzüğe…J Biz bu kadar şaşıracağını düşünmediğimizden “Bunun içinde bir şey var kalıp parçası mı ki?” der demez kahkahalarımız tutamadık.





Mumları ve maytabı çikolatanın üzerine saplayamadığımızdan maytabı çikolataların arasına saplayıp mumları da elimizde tutup üflettik. Ee, demokraside çare tükenmez...:)
Orada oturduğumuz süre boyunca çikolata yemedik tabi ki, aynı zaman da bizim kızlarla klasiğimiz ‘farklı bir şeyler’ olarak da daha önce denemediğimiz kokteylleri denedik.





Soldan sağa sırasıyla Strawberry Basket (Strawberry Pink, Soda, Çilek Parçacıları), Public Cocktail (Absolut, Şeftali Likörü, Portakal Suyu, Olmeca), Pina Collada (Malibu, Havana Clup, Ananas Suyu, Süt)
Biraz da çikolatadan sonra ağzımızda kalan tadın etkisiyle çok acı geldi açıkcası bize. Sonradan yine az çok alıştık ama yine de pek beğendiğimiz söylenemez. Sadece Bahar bitirebildi içeceğini…J

4 Şubat 2012 Cumartesi

Çikolata Yapımı


                    Bugün öyle bir gün geçirdim ki son yarım saattir gözümü ekrana dikmiş şapşal şapşal sırıtmaktan yazıma neyle nasıl başlayacağıma bile karar veremiyorumJ Bu kadar sırıtacak ne yaptın derseniz, neler yapmadım ki :D Öncelikle Baharımla çikolata yaptım!! (evet, hem de tam bir kilogram!!) Sonra Yağmurumun geçmiş doğum gününü kutladık. Eh, çikolatalar da onun içindi zaten. Hal bu olunca yani beni şımartmak için sadece çikolata ya da sadece kızlarla beraber olmak bile yetecekken ikisi bir arada nasıl bir etki yaptı siz düşününJ. (Bir ipucu: tüm gün birbirlerine bakıp bakıp sırıtan üç kız gördüyseniz, onlar bizdik.) Neyse lafa ortasından kenarından köşesinden dalıp da daha fazla berbat etmemek için çikolata maceramızdan başlıyorum... Biz geçen yaz Bahar ile Aktif Felsefe'nin çikolata kursuna katılmıştık. Kurs normalde iki aşamadan oluşuyor; ilk aşamada çikolataya aromalarla kuruyemişler, mısır gevrekleri katarak sade çikolatayı yepyeni bir tat haline getirmeyi ve marzipan (o da neymiş diyenlere...)yapmayı öğreniyorsun. İkinci aşamada ise olayın daha güzel kısmına trufflere geçiyorsun. Biz iki aşamalı olduğunu bilmediğimizden kendimizi sadece ilk aşamaya göre ayarlamış, planımızı ona göre yapmıştık. Bu nedenle (üzülerek söylüyorum ki) ikinci aşamaya katılamadık. Neyse ilk aşama da yeterince kalori almamıza yetti zaten.J Kurs binasından çıkarken elimizde velinimetimiz şeftalili, çilekli, marzipanlı, fıstıklı, Nesquik gevrekli çikolatalarımız suratımızda 32 dişlik gülümseme… Artık o çikolatalar da aklımızda nasıl yer ettiyse Yağmur’un doğum gününü düşünürken aklımıza ilk gelen fikir çikolata yapmak oldu! Bugün sabah erkenden Bahar ile buluşup hem hediyelerimizi hem de çikolatalarımızı aldık. Hediyemizin tekini şimdi söylemeyeyim yazının ilerleyen kısımlarına sürpriz olsun, diğeri de bize kalsınJ Çikolatalarımıza gelirsek Kahve Dünyası'ndaki büyük kalıp halindeki sütlü çikolatalardan aldık, ilk olarak bir büyük parça koydurduk ardından iki, üç… Ee önce gözü doymalıymış insanın :D. Aromalarımız da annemden olunca alışverişimizi tamamlayıp eve gittik. (Annem tatlı yapmaya merakının en iyi tarafı evde tatlıyla ilgili her türlü ıvır zıvırın bulunması ama tabi bu iyi taraf mı ağır basar yoksa alınan kilolar mı bilinmez…) Hemen aromaların içinden üç çeşit aroma seçtik; acıbademli, tereyağlı vanilyalı ve romlu. Ardından bir yandan çikolatamızı benmari usulü eritirken diğer yandan da içine koyacaklarımızı hazırladık. Bu kısım insanın tamamen zevkine ve hayal gücüne kalmış ama ben, annemin sade mısır gevreğini kırıp da çikolataya katma fikrini çok beğendim, çikolatayı kıtır kıtır yemesi çok eğlenceli oluyorJEritme işlemini tamamladıktan sonra başladık kafamıza göre katıp karıştırmayaJ 


Hem kursta yaptığımız gibi iki kaşık yardımıyla tepsiye yağlı kağıt üzerine dizdik hem de çeşit çeşit çikolata kaplarına, buz kaplarına da doldurduk. Doğum günü hediyesi sonuçta yamuk yumuk tipsiz olmasın değil mi?



(Kalıpların arkasından gözüken fotoğraflar da annemin eseri. Masaların üzerine konulan kalın plastik tabaka şeklindeki örtünün altına dizerek masamıza yeni bir hava katmıştı geçen sene. İlk zamanlar baya ilgimi çekmişti de artık fotoğrafları değiştirmenin vakti geldiJ)

Çikolataları da buzdolabına atıp dondurmaya başladıktan sonra geldik işin en eğlenceli kısmına!! Yani kalan çikolataları yeme faslı:D

Şöyle bir başından itibaren okuyayım dedim de çenem düşmüş benim. En iyisi sizi daha fazla sıkmadan bugünlük bitireyim de maceramızın devamı yarına kalsın…J
Not 1:Benmari usulü, kaynar su dolu bir tencerenin üzerine tencereden daha büyük bir kap koyarak çikolatayı o kapta eritme işlemidir. Bu yöntemle ilgili güzel Türkçe videolar bulamadım ne yazık ki:(
Not 2: Yapım aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta çikolataya hiçbir şekilde su karışmamasıdır. Aksi takdirde güzelim çikolata mahvolabilir!! 

3 Şubat 2012 Cuma

Merhaba sevgili çikolataseverler!!



Yazımıza bir itirafla başlıyoruz ki biz giriş yazısı yazmayı hiiç mi hiiç sevmiyormuşuz üstelik beceremiyormuşuz da.  Bu yazıyı yazmaya çalışırken anladık bunu, çünkü teamüllerimize göre şu an 10.cu maceramızda olmalıydık... Bunun için şuna karar verdik: Blogumuz nasıl açıldı, ne oldu, ne bitti,ne işimiz var blog dünyasında,amaç ne anlatıp bitirelim... Öncelikle biz iki çikolata bağımlısı ;bağımlı kelimesinin yeterli olmadığı anlar vardır ya işte bizim durumuzda onlardan biri,öyle günler oluyor ki çikolata yemek için yaşadığımızı düşünüyoruz düşünmekle kalmayıp buna inandığımız da oluyor, konumuza dönecek olursak biz iki çikolata bağımlısı farklı çikolatalar bulmak amacıyla şöyle bir bloglara bakalım dedik. Hani hem çikolatalarla ilgili (sadece çikolata da değil, çikolatalı herhangi bir şeyle ya da çikolatanın yanında iyi giden şeylerle de ilgili) bilgiler yorumlar olsun, hem de iki anı, macera anlatsın, gülelim eğlenelim dedik. Çok şey istemişiz ya da adam gibi arayamamışız ki istediğimiz gibi bir blog bulamadık. Bu hayal kırıklığımızın bir arkadaşımızın blog açmasına denk gelmesi bizi ne kadar etkiledi bilinmez ama maceramız başlamış oldu(ben boşa giden onca maceraya yanıyorum ama üzülmeyin sizin için daha güzellerini yaşamak bizim için zor olmayacaktır). Hoş başlangıcımız da pek iç açıcı sayılamaz da... Yaklaşık iki saat boyunca sadece çikolata fotoğrafları arayıp Gmail hesabı açıp kapatıp, çikolatalı yaş pasta yedik . Sonunda yeter artık deyip başımızı bilgisayardan kaldırınca bir de ne görelim yanımızda ki arkadaşımız uyuyakalmış!!(evet evet yanlış okumadınız) durumumuzun vahametini artık siz düşünün. Neyse öyle böyle blogumuzu açıp, açılışımızı da çikolatayla kutladık mı kutladık ya bize yeter... Umarım sizler de bizim yazarken eğlendiğimiz kadar eğlenirsiniz okurken... İyi eğlenceler, çikolatalı günler...